22 Şubat 2015 Pazar

Umudun yükselişi

Hepimizin ortak tutkusu nedir desek, çoğumuz büyük ihtimalle futbol der. Farklı kültürleri, bireyleri, anlayışların ortak tutkusudur futbol, en değerli ve önemli de spor branşı. Milyar dolarlar ile ifade edilen büyük bir pazar, reklamı şirketleri, holdingleri içinde buluşturan dev bir platform.
Ülkemizde son yıllarda küfürün, kavganın, şikenin, dedikodunun ele geçirdiği bir platform. Birkaç kişinin yönlendirmeye çalıştığı, bugün alınan kararların yarın bozulduğu, programın ve sürekliliğin olmadığı bir platform. Ona rağmen hepimiz, veya çoğumuz hafta sonunu iple çekiyoruz, izleyelim, eğlenelim diye. Ve hep bir umudu bekliyoruz, nasıl düzelecek bu çarpık sistem diye.
Nacizane bir radyo programı yapıyorum, her salı saat 20.00- 22.00 arası Lig Radyoda (92.3). Programın adı “Korkut Ulucan ile Genigma”. Bu programda sporun bilimsel yönlerini, psikolojik yönlerini birleştirmeye çalışıyorum, eğitimin önemini vurgulamaya çalışıyorum, alt-yapı hocaları ile hep tartışıyoruz nasıl sürdürülebilir başarılar yakalarız diye.  Nasıl fair- play ruhunu, isteğini ve en önemlisi uygulamasını gerçekleştirebiliriz diye. Bu açıdan Lig radyo müdürümüz Sayın Giray Güngör Bey’ e çok teşekkür ederim, harika bir insan, iş adamı, baba ve yönetici, zekasından bahsetmiyorum bile, ne de olsa Galatasaray Lisesi mezunu.
Bu program sayesinde biraz daha spor dünyasının içine girebildim, özellikle futbol, girmez olaydım dememek için kendimi zor tuttum. Hepimiz tanıdığı ve medyada bilge kişilik geçinen kişilerin iş yapmamak üzere bulundukları konumda olduklarını gördüm, arada iyi niyetlilerin ise iş yaptırılmamak üzere kıstırıldıklarını gördüm. Kafam karıştı, isteğim ve enerjim iyice azaldı bu tabloları görünce.  Birde bu sektörde yıllarca bulunan insanları düşünün.
Son dönemde yükselen bir yıldız, Altınordu futbol takımı, yaptıkları, yapmadıkları her şeyleri yankı yapıyor. Hiç oralı olmadım, herkezlerden duymama rağmen, dedim ki bu da yozlaşmış bu olgunun bir ürünü diye. Radyodan arkadaşım,  Yetkin Etkin (kendime çok benzetiyorum, tam bir proje adamı), onunla konuşurken Altınordu’yu, dedi ki gel hocam (Marmara Üniversitesinde öğretim üyesiyim, aynı zamanda gene eğitimin yükselen değeri Üsküdar Üniversitesi'nde de dersler veriyorum) gidelim, görelim, yakından gör, kendin karar ver. Sağ olsun hemen Ali Ergöçmez’ i aradı, Altınordu’nun medya direktörü, ancak zannedersiniz ki kulüp babasının, bir kuruşunun değerini bilen, kulübünün hayallerini, vizyonunu sahiplenen, yıllarca da Lig TV den de aşina olduğumuz  sevgili Ali. Başkandan ve kulüpten bahsetti, her anlattığında kendimden bir şeyler buldum, bulamadıklarımda da hayallerimi gördüm, hemen tabi ki o akşam başladım kulüp başkanını araştırmaya, yazılarını okumaya, küllenen hayallerim tekrardan korlandı, veya sararan hayallerim yeşermeye başladı sadece yazılardan. Sonrasını tahmin edersiniz, atladık gittik.
Harika bir karşılama, Ali Ergöçmez ve kulübün başkan yarısı (Başkanın sağ kolu konumunda) Murat Dizdar bizi çok güzel karşıladı. Murat Bey ile daha önce bir iki defa görüşmüş, ancak buluşamamıştık. Tecrübeli ve işi iyi bilen bir yönetici, o da kendinin bu yola adamış gidiyor, zaman zaman Sayın Seyit Mehmet Özkan Bey ile ters düşmesine rağmen, olur aile içinde fikir ayrılıkları, yeter ki aklı selim kararlar alınsın.
İlk durak Kuşadası tesisleri, her yıl önünden geçmeme rağmen hiç dikkatimi çekmemiş, ancak önceki belediye ile ufak tefek sorunlardan kaynaklanan problemlerden dolayı, şimdi kim geçerse geçsin, görmemesi imkansız. Harika sahalar, doğal çim sahalar, suni çim sahalar, tesis muhteşem, saha sayısını hatırlayamıyorum bile, her alan değerlendirilmiş, şok havuzundan dinlenme alanlarına kadar her detay ince. O sırada antreman maçı, as takımla genç takım oynuyor, kora kor mücadele, anlayamazsınız hangisi genç, hangisi A takım diye, A takımda gençlerden kurulu zaten. Daha sonraki durak Altınordu Kuşadası Oteli, yanlış okumadınız otel. Mehmet Bey, sporcuların daha iyi vakit geçirmesi, kaynaşması, bireysel antremanlar yapması, eğitim toplantılarının düzenlenmesi için otel satın almış, kulübün hizmetine sokmuş. Orada “Spor genetiği” konulu minik bir toplantı yaptık, Mehmet Beyin isteği ile Hüseyin Eroğlu Hoca (Takımın teknik direktörü) ve tüm futbol ekibi !! toplantıya eksiksiz katıldı. Harika bir sohbet, seminer oldu, maksimum yarım saat planlamıştım, 1 saati geçti, bu semineri farklı üniversitelerde verdim, bu kadar soru almadım.
Seminerden sonra ki durak İzmir tesisleri, yolda sessizleştim, Yetkin sordu, dedim ki umutlarım yeşermeye başladı. Bu yapılanma, bu istek, spora değil, direk insana yapılan yatırım, anladım ki ben yıllarca boşu boşuna karamsarlık yapmışım, yeterli araştırmayı yapmamışım. İnsana yatırım yapan kulüplerde, başkanlarda, zihniyette varmış. Altınordu’da sistem insan odaklı, yatırım insana, mala mülke değil. O yüzden bu kulüp dünyanın sayılı kulüplerinden biri olacak, kaçışı yok, er yada geç.
Yolda biraz umut, biraz sevinç, biraz hayallerimin süslenmesi, biraz kendi hayal dünyamda kurmaya çalıştığım sistemin olması umutlarımı artırdı, ama son noktayı İzmir tesisleri koydu. Tesislerden zaten girdiğinizde insan odaklı, saygı odaklı, sporun ruhunu, çevikliğini hissettiren bir yaklaşım. Havada ki elektrik zaten kardeşlik, saygı ve spor odaklı. Dordmund kulübünün dünyaya tanıttığı yetenek geliştirme sistemini kurmuşlar İzmir tesislerine, ama Almanya’dan satın almamışlar, Türk mühendislere tasarlatmış, onların da kazanmasını istemişler. Mehmet Bey, İngiltere’ de gördüğü ve Peter Shilton’un (eski İngiltere milli takım kalecisi) uyguladığı refleks geliştirme sisteminin benzerini yaptırmış, sanki kozmik bir oda. Çalışanlar pırıl pırıl, saygılı, ufak da bir Altınordu store açmışlar, kulübün forması, flaması ve parfümleri bulunmakta. Ufak takımlar antremanda, bağırış çağırış var, hakaret yok, arkadaşlık var, gol atanda seviniyor, golü yiyende. Düşen arkadaşını ilk rakibi (oyundaki) kaldırıyor, daha bunlar yaklaşık 9- 10 yaşında. Bu oyuncular ilerde tribün olaylarını engelleyecek, ister inanın ister inanmayın.
Akşam Mehmet Bey’de geldi, geçtik toplantı odasına. Bir kere kendisini “Don Kişot” ilan etmiş, kendi tabiri, kesinlikle başkan demek yasak, birkaç kez ağzımdan kaçırmama rağmen sorun etmedi. Biraz da “Onbaşı Seyit” benzemesi yaptım, fenotip olarak değil, zihniyet olarak. Ezber bozan bir yapısı var, kurallar net, insana yatırım, insana hizmet. Son derece bilgili, çok güzel tespitlerde bulunuyor. Zaten gün boyu Murat Dizdar ve Ali Ergöçmez Beyler ile uzun uzun sohbet ettik, kulübün ve Mehmet Bey’in prensiplerini öğrendik. Umutlarımız iyice yeşerdi, Allah kendisine ve ekibine uzun ömür ve sağlık versin ki Türk futbolunda güzelliklerin, fair- playin ateşi İzmir’den, Altınordu’dan ateşlensin. Nasıl ki Çanakkale geçilmez “Seyit onbaşı” ile özdeşleşti, Türk futbolunun da devrimi “Seyit Mehmet Özkan (Başkan)” ile başlayacak.
Akşam bizleri havaalanına uğurlarken içimde bir hafifleme, yeşerme, bir umut oluştu, günün yorgunluğu biranda uçuverdi. Sayın Mehmet Bey ile çalışırız, çalışmayız bilemiyorum ama bu kulübe ve bu zihniyete hizmet edebilmek, çözüm ortağı olabilmek için elimden geleni yapacağıma inandım, koşulsuz, sorgusuz. Allah sağlıklarını bol, önlerini açık eğler inşallah, Türk futbolunun onlara ihtiyacı var. Sağ olun, var olun güzel insanlar .....
Zaten ne demişler, ““Değişim senle başlar”