Hepimizin ortak tutkusu nedir
desek, çoğumuz büyük ihtimalle futbol der. Farklı kültürleri, bireyleri,
anlayışların ortak tutkusudur futbol, en değerli ve önemli de spor branşı. Milyar dolarlar
ile ifade edilen büyük bir pazar, reklamı şirketleri, holdingleri içinde
buluşturan dev bir platform.
Ülkemizde son yıllarda küfürün,
kavganın, şikenin, dedikodunun ele geçirdiği bir platform. Birkaç kişinin
yönlendirmeye çalıştığı, bugün alınan kararların yarın bozulduğu, programın ve
sürekliliğin olmadığı bir platform. Ona rağmen hepimiz, veya çoğumuz hafta
sonunu iple çekiyoruz, izleyelim, eğlenelim diye. Ve hep bir umudu bekliyoruz,
nasıl düzelecek bu çarpık sistem diye.
Nacizane bir radyo programı
yapıyorum, her salı saat 20.00- 22.00 arası Lig Radyoda (92.3). Programın adı
“Korkut Ulucan ile Genigma”. Bu programda sporun bilimsel yönlerini, psikolojik
yönlerini birleştirmeye çalışıyorum, eğitimin önemini vurgulamaya çalışıyorum,
alt-yapı hocaları ile hep tartışıyoruz nasıl sürdürülebilir başarılar yakalarız
diye. Nasıl fair- play ruhunu, isteğini
ve en önemlisi uygulamasını gerçekleştirebiliriz diye. Bu açıdan Lig radyo
müdürümüz Sayın Giray Güngör Bey’ e çok teşekkür ederim, harika bir insan, iş
adamı, baba ve yönetici, zekasından bahsetmiyorum bile, ne de olsa Galatasaray
Lisesi mezunu.
Bu program sayesinde biraz daha
spor dünyasının içine girebildim, özellikle futbol, girmez olaydım dememek için
kendimi zor tuttum. Hepimiz tanıdığı ve medyada bilge kişilik geçinen kişilerin
iş yapmamak üzere bulundukları konumda olduklarını gördüm, arada iyi
niyetlilerin ise iş yaptırılmamak üzere kıstırıldıklarını gördüm. Kafam
karıştı, isteğim ve enerjim iyice azaldı bu tabloları görünce. Birde bu sektörde yıllarca bulunan insanları
düşünün.
Son dönemde yükselen bir yıldız,
Altınordu futbol takımı, yaptıkları, yapmadıkları her şeyleri yankı yapıyor.
Hiç oralı olmadım, herkezlerden duymama rağmen, dedim ki bu da yozlaşmış bu
olgunun bir ürünü diye. Radyodan arkadaşım, Yetkin Etkin (kendime çok benzetiyorum, tam
bir proje adamı), onunla konuşurken Altınordu’yu, dedi ki gel hocam (Marmara
Üniversitesinde öğretim üyesiyim, aynı zamanda gene eğitimin yükselen değeri
Üsküdar Üniversitesi'nde de dersler veriyorum) gidelim, görelim, yakından gör,
kendin karar ver. Sağ olsun hemen Ali Ergöçmez’ i aradı, Altınordu’nun medya
direktörü, ancak zannedersiniz ki kulüp babasının, bir kuruşunun değerini
bilen, kulübünün hayallerini, vizyonunu sahiplenen, yıllarca da Lig TV den de
aşina olduğumuz sevgili Ali. Başkandan
ve kulüpten bahsetti, her anlattığında kendimden bir şeyler buldum,
bulamadıklarımda da hayallerimi gördüm, hemen tabi ki o akşam başladım kulüp
başkanını araştırmaya, yazılarını okumaya, küllenen hayallerim tekrardan
korlandı, veya sararan hayallerim yeşermeye başladı sadece yazılardan.
Sonrasını tahmin edersiniz, atladık gittik.
Harika bir karşılama, Ali
Ergöçmez ve kulübün başkan yarısı (Başkanın sağ kolu konumunda) Murat Dizdar
bizi çok güzel karşıladı. Murat Bey ile daha önce bir iki defa görüşmüş, ancak
buluşamamıştık. Tecrübeli ve işi iyi bilen bir yönetici, o da kendinin bu yola
adamış gidiyor, zaman zaman Sayın Seyit Mehmet Özkan Bey ile ters düşmesine
rağmen, olur aile içinde fikir ayrılıkları, yeter ki aklı selim kararlar
alınsın.
İlk durak Kuşadası tesisleri, her
yıl önünden geçmeme rağmen hiç dikkatimi çekmemiş, ancak önceki belediye ile
ufak tefek sorunlardan kaynaklanan problemlerden dolayı, şimdi kim geçerse
geçsin, görmemesi imkansız. Harika sahalar, doğal çim sahalar, suni çim
sahalar, tesis muhteşem, saha sayısını hatırlayamıyorum bile, her alan
değerlendirilmiş, şok havuzundan dinlenme alanlarına kadar her detay ince. O
sırada antreman maçı, as takımla genç takım oynuyor, kora kor mücadele, anlayamazsınız
hangisi genç, hangisi A takım diye, A takımda gençlerden kurulu zaten. Daha
sonraki durak Altınordu Kuşadası Oteli, yanlış okumadınız otel. Mehmet Bey,
sporcuların daha iyi vakit geçirmesi, kaynaşması, bireysel antremanlar yapması,
eğitim toplantılarının düzenlenmesi için otel satın almış, kulübün hizmetine
sokmuş. Orada “Spor genetiği” konulu minik bir toplantı yaptık, Mehmet Beyin
isteği ile Hüseyin Eroğlu Hoca (Takımın teknik direktörü) ve tüm futbol ekibi
!! toplantıya eksiksiz katıldı. Harika bir sohbet, seminer oldu, maksimum yarım
saat planlamıştım, 1 saati geçti, bu semineri farklı üniversitelerde verdim, bu
kadar soru almadım.
Seminerden sonra ki durak İzmir
tesisleri, yolda sessizleştim, Yetkin sordu, dedim ki umutlarım yeşermeye
başladı. Bu yapılanma, bu istek, spora değil, direk insana yapılan yatırım,
anladım ki ben yıllarca boşu boşuna karamsarlık yapmışım, yeterli araştırmayı
yapmamışım. İnsana yatırım yapan kulüplerde, başkanlarda, zihniyette varmış. Altınordu’da
sistem insan odaklı, yatırım insana, mala mülke değil. O yüzden bu kulüp
dünyanın sayılı kulüplerinden biri olacak, kaçışı yok, er yada geç.
Yolda biraz umut, biraz sevinç,
biraz hayallerimin süslenmesi, biraz kendi hayal dünyamda kurmaya çalıştığım
sistemin olması umutlarımı artırdı, ama son noktayı İzmir tesisleri koydu.
Tesislerden zaten girdiğinizde insan odaklı, saygı odaklı, sporun ruhunu,
çevikliğini hissettiren bir yaklaşım. Havada ki elektrik zaten kardeşlik, saygı
ve spor odaklı. Dordmund kulübünün dünyaya tanıttığı yetenek geliştirme
sistemini kurmuşlar İzmir tesislerine, ama Almanya’dan satın almamışlar, Türk
mühendislere tasarlatmış, onların da kazanmasını istemişler. Mehmet Bey,
İngiltere’ de gördüğü ve Peter Shilton’un (eski İngiltere milli takım kalecisi)
uyguladığı refleks geliştirme sisteminin benzerini yaptırmış, sanki kozmik bir
oda. Çalışanlar pırıl pırıl, saygılı, ufak da bir Altınordu store açmışlar,
kulübün forması, flaması ve parfümleri bulunmakta. Ufak takımlar antremanda,
bağırış çağırış var, hakaret yok, arkadaşlık var, gol atanda seviniyor, golü
yiyende. Düşen arkadaşını ilk rakibi (oyundaki) kaldırıyor, daha bunlar
yaklaşık 9- 10 yaşında. Bu oyuncular ilerde tribün olaylarını engelleyecek,
ister inanın ister inanmayın.
Akşam Mehmet Bey’de geldi, geçtik
toplantı odasına. Bir kere kendisini “Don Kişot” ilan etmiş, kendi tabiri,
kesinlikle başkan demek yasak, birkaç kez ağzımdan kaçırmama rağmen sorun
etmedi. Biraz da “Onbaşı Seyit” benzemesi yaptım, fenotip olarak değil,
zihniyet olarak. Ezber bozan bir yapısı var, kurallar net, insana yatırım,
insana hizmet. Son derece bilgili, çok güzel tespitlerde bulunuyor. Zaten gün
boyu Murat Dizdar ve Ali Ergöçmez Beyler ile uzun uzun sohbet ettik, kulübün ve
Mehmet Bey’in prensiplerini öğrendik. Umutlarımız iyice yeşerdi, Allah
kendisine ve ekibine uzun ömür ve sağlık versin ki Türk futbolunda
güzelliklerin, fair- playin ateşi İzmir’den, Altınordu’dan ateşlensin. Nasıl ki
Çanakkale geçilmez “Seyit onbaşı” ile özdeşleşti, Türk futbolunun da devrimi
“Seyit Mehmet Özkan (Başkan)” ile başlayacak.
Akşam bizleri havaalanına
uğurlarken içimde bir hafifleme, yeşerme, bir umut oluştu, günün yorgunluğu
biranda uçuverdi. Sayın Mehmet Bey ile çalışırız, çalışmayız bilemiyorum ama bu
kulübe ve bu zihniyete hizmet edebilmek,
çözüm ortağı olabilmek için elimden geleni yapacağıma inandım, koşulsuz,
sorgusuz. Allah sağlıklarını bol, önlerini açık eğler inşallah, Türk futbolunun
onlara ihtiyacı var. Sağ olun, var olun güzel insanlar .....
Zaten ne demişler, ““Değişim senle başlar”